” Futbol asla sadece futbol değildir, o öyle bir işlevi olabilecek güçtür ki , ancak o gücü anlayabilecek duyarlı, olgun yandaşlar ve sporcularla doğru ve etkin olabilecek, bu özelliklerini toplumsal fayda unsuru olarak da kullanabilecektir.Futbol da ” Savaşa Hayır” demelidir, diyebilmelidir ve dediğinin arkasında durmalıdır.Mücadelesini sahada bırakırken , ebedi dostluğunu barışın uğrunda saha dışına taşıyabilmelidir.Hemde onu bu yolda baltalamaya çalışan birçok düşmana rağmen.Futbol bir güzelliktir.Güzellikleri çirkin kılmak için gösterilen çabaların bir parçası olmayan futbol sever sayısının ve etkinliğinin artması dileğiyle bu yazımı statlardan ” Savaşa Hayır” diye haykırmış tüm sporseverlere ithaf ediyorum."

Simon Kuper

30 Temmuz 2011 Cumartesi

2014 Dünya Kupası Elemeleri



Rio de Janeiro'da yapılan kura çekiminde 2014 Dünya Kupası için rakiplerimiz belli oldu. Türkiye D grubunda Hollanda, Macaristan, Romanya, Estonya ve Andorra'yla mücadele edecek.

Dünya Kupası'na Avrupa elemelerinden gelen 13 takım katılacak. Takımlar 9 grupta mücadele edecek ve grupların 8'inde 6, birinde 5 takım yer alacak. Takımlar birbirleriyle biri kendi sahasında biri deplasmanda olmak üzere 2 kez karşılaşacak. 9 grubu ilk sırada tamamlayacak takımlar Dünya Kupası'na katılma hakkı kazanacak. Gruplarını 2. sırada tamamlayan takımlardan en iyi 8'i play-off turuna kalacak ve bu 8 takımdan 4'ü de Dünya Kupası bileti alacak. Gruplarda eleme maçları 7 Eylül 2012 - 15 Ekim 2013 tarihleri arasında oynanacak.

Rakiplerimizi incelemek gerekirse;

Hollanda: Bert van Marwijk yönetimindeki Hollanda son Dünya Kupası'nda finalde İspanya'ya uzatmalarda yenilerek 2.likle yetinmişti. Özellikle hücum oyuncuları bakımından dikkat edilmesi gereken bir takım. Robben, Sneijder, Van der Vaart, van Persie, Kuyt, Huntelaar, Nistelrooy... Liste uzadı ama Hollanda'nın muhteşem hücumcuları henüz bitmedi. Orta sahada de Jong gibi bir kasapları ve Van Bommel gibi bir tecrübeleri var. Savunmada Mathijsen-Heitinga ikilisi gayet başarılı ve kale de Stekelenburg gibi bir eldivenle güvende. Zaten çok tartışmaya gerek yok Hollanda'yı ancak ben kendi sahamızdaki maçtan puan çıkartacağamız görüşündeyim.

Beklenen puan: 1

Macaristan: Sandor Egarvari yönetiminde 11 maçta 7 galibiyeti ve 4 mağlubiyeti bulunan Macaristan'ın elbetteki Puskas'lı zamanlardan geriye kalan bir kısımları yok. Bir zamanlar Malatyaspor ve Erciyesspor'da da forma giyen Toth Balasz halen daha zaman zaman kadroya çağırılmakta. Hücum hatlarında onları yıllardır taşıyan bir Imre Szabics vardı ancak son dönemlerde ona da bir alternatif bulma arayışı içerisindeler. Gergely Rudolf ve Adam Szalai bu yönde kadroya dahil edilen genç, etkili ve dikkat edilmesi gereken oyuncular.

Ancak bizim asıl dikkat etmemiz gereken ise bu tek forvetin arkasındaki üçlü. Ki bu üçlü Zoltan Gera-Tamas Hajnal-Dzsudzsak-Koman rotasyonundan oluşuyor. Dzsudzsak ve Koman hızlı ve etkili iki kanat oyuncusu ve Gera takımın beyni görevinde. Bu bölgede en az iki oyuncuyu kiliyleyebilirsek Macaristan'ı da durdurmuş oluruz.

Savunmalarında Roland Juhazs güçlü bir stoper ama yavaş. Burak karşısında etkisiz kalır. Kadroya yalnızca 1 kez çağırılsa da Newcastle'da forma giyen Tamas Kadar defansta beğendiğim bir Macar oyuncu.

Beklenen puan: 4

Romanya: Her zaman için ortalama bir kadrosu da olsa Romanya hiç bir zaman turnuvalarda başarılı bir ülke olamamıştır. Gabriel Tamas ve Bogdan Stancu gibi tanıdık isimlere sahip Romanya'nın defansında Chivu, Goian, Rat gibi tecrübeli oyuncular bulunuyor.

Asıl sıkıntıları orta sahada. Banel Nicolita dışında üst düzey, iyi bir orta sahaları yok. Romanya'ya karşı oynarken orta sahayı kalabalık tutup ele geçirmek, kolay ve maçı kazanmak adına bir hamle olabilir.

Mutu-Marica ikilisi etkili bir ikili ancak orta sahadan gerekli desteği alamıyorlar. Mutu'nun Hagi'yi yakalamasına yalnızca 3 gol kaldı. Bu ikiliye de her ne olursa olsun dikkat etmek gerek.

Beklenen puan: 4

Estonya: Son elemelerde bizi zorlamış hatta puan da almışlardı. Ancak bu kez farklı olacağı düşüncesindeyim. Tarmo Kink, Andres Oper ve Lindpere tanınmış ender bir kaç oyuncularından. Bir nesil yakaladılar ve kendilerini az da olsa ileri götürdüler ancak şu anda neslin yaşlanmasıyla zorunlu kabuk değişimindeler. Rahat bir rakip oldukları kanaatindeyim.

Beklenen puan: 6

Andorra: Grubun averaj takımı. En golcü oyuncuları 7 golle Lima, bir defans oyuncu ve hala aktif olarak oynamakta.. Fazla söze gerek yok...

Beklenen puan: 6


Beklenen toplam puan: 21

Bu beklediğim en az puan. Performansımıza göre, 23, 25 hatta 27 bile olabilir. Ancak şu en kötü ihtimallere göre bile 2. olarak play-offlara kalmamız gerekiyor. İyi bir kura çektik. Play-off'ta da dişimize göre bir rakip gelirse uykusuz geceler bizleri bekliyor...

Trabzonspor'un Yenileri

Trabzonspor bu sezon şu ana kadar 9 futbolcuyla sözleşme imzaladı. Bunlar; Celustka, Henrique, Adrian Mierzejewski, Halil Altıntop, Eren Albayrak, Sercan Kaya, Aykut Akgün, Barış Özbek ve Didier Zokora.

Ondrej Celustka: Slavia Prag'dan alınan 22 yaşındaki defans oyuncusu, bir dönem Palermo'da "Rosanero" takma adıyla kiralik olarak oynamıştır. Ancak Palermo'da yalnızca 1 resmi maçta görev yapabilmiştir.

Şu ana kadar izlediğim Celustka'nın, gönderilen Cale'den daha üstün bir oyuncu olduğunu söyleyemem. Aynı standartlarda bir performans gösteriyor. Ancak genç bir oyuncu, uyum sorununu aşar ve kendini geliştirirse faydalı olabilir Trabzonspor adına.

Adrian Mierzejewski: Polonya Varşova'dan alınan 24 yaşındaki Adrian, bu takımdaki 3 senesinde toplam 69 maça çıkmış ve 11 gole imzasını atmıştır.

İzlediğimiz kadarıyla yetenekli ama Alanzinho ile benzer tipte bir oyuncu. Ofansif orta saha ve sol kanatta oynayabilen Adrian, bu konuda da Brezilyalıyla örtüşüyor. Katkı verebileceği tartışılmaz
ama daha iyi bir transfer yapılabilirdi bu bölgeye.

Halil Altıntop: Gelişi Eskişehirsporla yaşananlar nedeniyle bayağı olaylı olmuştu. Zaten tanıdığımız bir oyuncu. Kişisel olarak sevmediğim tipte bir oyuncu olsa da Burak'ın yokluğunda ilk tercih olacaktır.

Aykut Akgün: Karşıyaka'dan transfer edilen 24 yaşındaki Aykut'un en önemli özelliği fizik gücü. Ceyhun'un gidişiyle transfer edilen Aykut'un savunma yönü gayet başarılı ancak hücumu için aynı şey söylenemez.

Benfica maçında sorumluluk almaktan kaçınan bir oyun ortaya koydu. Alman alt yapısına sahip olmasına rağmen topsuz oyunda başarısız. Yaşı 17-18 olsaydı geleceğin yıldız adayı diyebilirdim ama bu saatten sonra başarılı olması zor...

Paulo Henrique: Zannedersem en çok beğenilen 2 yeni transferden biri Henrique. Geçen sene Westerlo formasıyla başarılı bir performans ortaya koymuştu ve Trabzonspor'un eski teknik direktörlerinden Urbain Braems'in tavsiyesiyle izlenilerek Trabzonspor'a transfer oldu.

Bir söz vardır: "Gelen, gideni aratır." diye, ama Henrique'nin Umut'u aratmayacağı kanaatindeyim. Hızlı, güçlü bir oyuncu. Son vuruşlarda geçen sezon gördüğümüz kadarıyla da başarılı. Burak ile iyi bir ikili olurlar.

Eren Albayrak: Bursaspor'dan transfer edilen 20 yaşındaki sol kanat Eren'i pek izleme şansımız olmadı. Ancak alt yapı antrenörlerinin gözlemleri doğrultusuyla edindiğimiz bilgilerle hızlı, topla etkili bir oyuncu olduğunu biliyoruz. Geleceğe yönelik olumlu bir transfer.

Didier Zokora: Bana göre bu sezonki en iyi transfer. Orta sahada defansif yükü taşıyabilecek kalitede ve tecrübede bir oyuncu. Benfica maçında sakin kalmayı başarabilen ve tecrübe eksikliği hissetmeyen tek Trabzonspor oyuncusuydu. Selçuk'un paslarını atamayacağını biliyoruz ama defansif konuda Selçuk'tan kat be kat başarılı ve genel olarak daha tecrübeli bir oyuncu. Bu transfer konusunda Trabzonspor'u tebrik etmek istiyorum, nokta transfer yaptılar.
Sercan Kaya: Bucaspor'dan alındı. 23 yaşında ve ofansif orta saha oluşu dışında herhangi bir fikrim ve bilgim yok. Bekleyip göreceğiz...

Barış Özbek: Sakatlığı sebebiyle şu anda sözleşmesi dondurulmuş durumda. Galatasaray'da çokça eleştiriliyordu. Dinamik bir oyuncu. Rotasyonda bir şeyler yapabilir ancak ilk 11 kalitesinde olmadığı düşüncesindeyim.

29 Temmuz 2011 Cuma

Gaziantepspor 0-1 Legia Varşova



Şike operasyonundan dolayı herkes Türk takımlarının Avrupa kupası maçlarını unutmuş durumda.İlk maçını yarım yamalak izlesemde tatilde yapacak birşeyde olmadığından Gaziantep maçını 90 dakika izledim.Geçen yılki performansından sonra Uefa kupasında gruplara kalmayı sonuna kadar hak eden Gaziantepspor dünkü oynadığı futbolla bu yolda yara aldı.

Maç başladıktan sonra Legia Varşova'nın ne yapacağı gayet ortada idi.Gaziantep'in bir anadolu takımına göre hiç azınsanmayacak yetenekli ayakları var.Popov,Wagner,Sosa,Olcan,Ivan...Ama dün bu yeteneklerin noktasını bile göremedik.Rakip Antep'i iyi incelemişki müthiş bir savunma örneği gösterdi.Kanatlara her top gittiğinde orta sahadanda destek gelerek kanadı çok iyi kapattılar,orta sahada çok güzel alan daralttılar.Top hep Antep'teydi fakat saha içinde bir çözüm bulamadılar.Bir kere şunu söylememiz gerekiyor ki Antep beklerden hiç destek alamadı.Bu katı orta sahaya karşı Türkiye'de ki en kaliteli sol beklerden biri olan Ivan hücum bindirmelerinde kanat akınlarına verim sağlayamadığı gibi orta sahaya yakın oynayarak o kıvrak çalımlarını ve paslarını hiç kullanamadı.Diğer bek Elyasada aynı şekilde hiç kanada destek vermedi.Onda Ivan kadar yetenek yok hatta yetenek olduğu bile şüpheli bir durum ama en azından kanadı iyi kapatan bir takıma karşı orada destek sağlaması gerekirdi.Golde de basit bir zamanlama hatası yaptı bunuda es geçmemek gerekir.

Orta sahaya gelecek olursak Wagner'in o oyun zekasınıda bu maçta hiç göremedik.Ondan beklenen verim hiç sağlayamadı.Yaptığı tek olumlu hareket herhalde Serdar'a açtığı ve Serdar'ın çok kolayca kaçırdığı kafa topudur heralde.Sanki takıma yeni gelmiş, alışma süresindeymiş gibi.Bunu sadece Wagner'e bağlamamak lazım aslında dün takım sanki yeni gibiydi.Hiçbir organize akın yoktu bana göre kimin nerede,nasıl ne yapacağını sahada kimse bilmiyordu.Popov'un eski gücü, hareketliliği yoktu,zaten bir pozisyonda artistlik saçma sapan bir hareket yapınca kendini dışarıda buldu.Yerine giren Cenk Tosun ise herkese çok kötü dedik o kötü ötesiydi herhalde 70'te girdi hiçbir şey yapamadı.Hiçbir açıdan hazır değil.Kendini acilen toparlaması lazım.Ama sahada iki tane gururlanası adam vardı onlarda Emre Güngör ve Danny.Çok güzel bir uyum sağlamışlar,defansta hatasız oynadılar.Zaten Antep'te sorun defansta ki kişilerde değil takım savunmasında.

Polonya'da Legia Varşova tabiki temkinli oynayacak ama ben bu maçtaki gibi kapanacaklarını düşünmüyorum açıkcası.Gaziantep için kolay olmayacak ama yetenekli ayakları onları bu turu almalarına yetecek bence.

26 Temmuz 2011 Salı

Futbolda Şike

Aslında bu şike olayları ile ilgili hiç bir şey yazmama kararı almıştık ama dün liglerin geç başlanacağının açıklanması ile birlikte, henüz daha mahkeme kararı, tutuklamalar ve takımların akibeti açıklığa kavuşmasa da şu anda gelinen duruma göre bir şeyler yazalım dedik.

Öncelikle liglerin ertelenme kararı ile başlayalım. Şu an oluşan karmaşık durum için yerinde bir karar. İçinde bulunduğu durum itibarı ile Fenerbahçe, Beşiktaş, Sivas gibi takımların olaylardan ne kadar uzak dururlarsa dursunlar etkilenmemeleri mümkün değil. Lige konsantre olmaları beklenemez ve ligdeki durumları da daha belli değil. Küme mi düşecekler, (-) puanla mı başlayacaklar... Bunların federasyon tarafından daha rahat belirlenmesi gereken zamanı göz önüne almamız bize bu kararın doğruluğunu göstermektedir. Fakat milli maçlarda oyuncuların maç kondisyonları ve konsantrasyonlarının iyi bir durum teşkil etmeyeceği açık. Sonuçta kampta yapılan hazırlık maçları ligin yerini tutmaz ve yapacağımız en önemli maçlar zamanında Almanya'da ligler başlamış olacak. Umarız bizim için kötü sonuçlar doğurmaz, hazırlık kampında -her ne kadar mümkün olmasa da- bütün oyuncular iyi çalışırlar ve herkes fizik ve mental açıdan iyi bir boyuta gelirler.

Gelelim soruşturmaya ve hakkındaki haberlere. Öncelikle gazete ve haber kanallarının bu durumda nasıl habercilik yaptığına değinelim. Burada kimseyi takdir etmeyeceğim çünkü bu zor ve kötü durumda ele gelen bilgileri tarafsızlıkla ortaya koymak haberciliğin dışında bence insanlıkla ilgili de bir durum. Ama Taraf Gazetesi ve HaberTürk Gazetesi habercilik yapmıyor, yapılan tek şey karaktersizlik örneği başka hiçbir şey değil. Her şeyde yargısız infaz yapmak, olay olduktan sonra mahkeme gibi davranıp cezaları kesmesi insanlık dışı olaylar tarafsız gözle baktığımızda. Zaten bunları yaparak zor olan durumu daha da zora sokuyorlar. İnsanların kafasını karıştırıyorlar. Bu yaptıkları haberciliği(!) buradan kınıyorum.

Serdal Adalı ve Aziz Yıldırım'ın da içinde olduğu olayların siyasi yönü zaten herkes tarafından bilinmekte...

Soruşturma ile ilgili açık olmayan olay ve deliller ile soru işaretlerinin çokça bulunması Fenerbahçe ve Beşiktaş taraftarlarını bu konuda ikna olmamaya sevk etmektedir. (bkz. Sorular1 Sorular2)





Bu soruşturmanın Türk futbolunu nasıl etkileyeceği konusunda ise en büyük sınavı Türk Milli Takımı olarak Avrupa Şampiyonası'nda oynayacağımız maçlarda vereceğiz. Bu bizim için önemli bir sınav olacak. İşin bir de psikolojik tarafı da var ki bu açıdan bizi bence zor günler bekliyor. Oyuncuların yaptığı en ufak hatalarda üzerlerinde büyük baskı oluşturulacak. Aynı zamanda şu an hapiste olan insanların dışarı çıktığı düşünülürse; onların nasıl davranacakları, maçın içinde bir yanlış karar ile alınacak galibiyetlerde karşılaşılacak sorunlar, aynı zamanda bu insanların Avrupa kariyerleri başladığında onlara karşı alınan tavırlar, Avrupa ve Dünya futbolunun, Türk futboluna bakış açısı vs. daha bir sürü şey... Bunlar bizi gerçekten zor günlere sürükleyecek.


Kulüplerin bu soruşturmada nasıl davrandığı konusuna gelecek olursak, Galatasaray Kulubü başkanı Ünal Aysal'ın yaptığı açıklama bana göre son derece doğru ve yerinde bir açıklama. Nedenine gelecek olursak, Ünal Aysal'ın söylediği bence çok açık ve net: ''Türk futbolu olarak zor günlerden geçiyoruz, belgeleri elinize çabuk ulaştırın, hızlı ve doğru karar alın." Ama bu herkes tarafından yanlış yerlere sürüklendi, federasyon tehditler savurmaya başladı, İlhan Cavcav keza bir anda sert açıklamalarda bulundu. Burada bir de Fenerbahçe'ye değinelim. Yaptığı açıklamalar ile büyük baskı yarattı federasyon üstünde. Olayların hemen başında çok doğru ve yerinde giden açıklamaları sonradan sapmaya başladı. Trabzonspor'un yapmış olduğu "Tarihte hiçbir takım bir sezonda 17 maçta 16 galibiyet almamıştır, irdelenmeli.'' açıklaması çok seviyesiz ve bir o kadar saçma bir hareketti. Sonuçta orada ter akıtan, emek gösteren oyuncular var. Onlar en azından bu saygıyı haketmeli.



Beşiktaş'ın bu konudaki tavrına gelecek olursak, kupayı iade etme kararları doğru olabilir, evet ama ardından yapmış oldukları açıklamalar bunun sadece bir göz boyamadan ibaret olduğunu gösteriyor. Kupa, yalnızca bir metal parçası. Önemli olan kupanın getirileri, yani maddi kazanç ve UEFA. Ancak yaptıkları açıklamalarda sanki bu getirileri de reddetmiş gibi bir durum içerisindeler.


Sonuç olarak aslında futbolseverlerin ortak görüşü şudur ki, biz futbolu özledik. Bir sorgulama varsa net delillerle açıklansın, cezalar çekilsin ama bu şekilde gerçekten çok can sıkıcı bir hal almakta olaylar...

24 Temmuz 2011 Pazar

Aciz Paraguay, Savaşçı Uruguay

Ve Copa America'da şampiyon belli oldu. Son yılların en sıkıcı turnuvalarından biri olan Copa America 2011'de şampiyon finalde Paraguay'ı Suarez ve Forlan(2)'ın golleriyle geçen Uruguay oldu. Kupa Fenerbahçeli Lugano'nun ellerinde yükseldi, tabi bu başarıda Galatasaraylı Muslera'nın da payı büyüktü.



Uruguay gerçekten alışılagelmedik bir taktikle oynuyor. Taktik masalarında 4-4-2 olarak gözükse de aslında oynadıkları oyun 3-5-2. Sol bek gözüken Caceres stoperde Coates ve Lugano'ya bağımlı bir görüntüde. Sağ bek Maxi Pereira ve sol kanat Alvaro Pereira iki kanat bek rolünde. Sağ kanat Alvaro Gonzalez ortadaki Perez-Rios ikilisine yakın oynuyor. İlerideki iki isim zaten o kadar tehlikeli ve ne yapacaklarını bilen oyuncular ki Tabarez'in onlara pek bir şey söylediğini bile sanmıyorum.

Gerardo Martino'yu anlamak gerçekten mümkün değil. Barrios-Estigaribbia ikilisi neden ilk 11'de değil akıl sır ermiyor. Estigaribbia'nın turnuvadaki, Barrios'un Dortmund'ta koca sezondaki performansı ortadayken böyle önemli bir maçta bu ikiliyi kenarda tutmak ne derece mantıklı düşündürür. Orta sahada Vera-Caceres-Ortigoza-Riveros 4'lüsüyle topu tutmayı amaçladılar. Aslında doğru bir taktik olabilirdi ama bu 4'lüden yalnızca Ortigoza defanstan top çıkarmaya gelince orta saha aksadı.



Maça Uruguay başladı, Paraguay izledi. 2. dakikada henüz net bir penaltısı da verilmedi Uruguay'ın ama öyle bir baskı kurdular ki 12'de Suarez'in golü geldi. Bu baskıda Paraguay'ında rolü büyüktü. Finale yakışmayacak derecede aciz bir oyun ortaya koydular. 0-0 ve maçın başıyken kırmızı kart vb. herhangi bir dezavantajları yokken final maçında oyun soğutmak niye? Paraguaylı futbolculara "Maçı oynamayın kupayı Uruguay'a verelim. Gidin siz evinize dinlenin." deseler kabul edecek gibi bir havaları vardı.

Golden sonra biraz toparlanır gibi oldular ama anlık bir esinti gibilerdi. Esinti durunca 2. gol geldi. Rios'un baskısı ve Forlan'ın keskin vuruşuyla. Bir teknik direktör hata yapabilir, normaldir. Ama hatasından zamanında dönmeli. Böyle bir ilk yarı çıkarmışken, gol pozisyonundan eser bulunamamışken hala Estigaribbia-Barrios ikilisi neden kenarda durur?


Hatta sanırsam Tabarez'de bu duruma katlanamadı ve 2. yarıda "Bunlar üstüme gelmiyor bari ben boş durmayayım atak yapayım." düşüncesiyle Alvaro Pereira'yı çıkardı ve hücumcu Cavani'yi koydu. Paraguay'da sonunda beklenen değişiklikler ve baskı geldi ama bu yumruklar Uruguay tarafından hissedilmedi bile ve Gonzalez-Cavani-Suarez-Forlan 4'lüsünğün muhteşem kontra atağıyla 3. gol geldi.

Maçın Adamı

Luis Suarez : Paraguay savunmasını adeta yerle bir etti. 1 gol 1 asist ile oynadı. Gerçekten muhteşem bir oyuncu. Liverpool'da da lige ayak uydurduğu zaman bekleneni vereceğini düşünüyorum.

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Melo ve Muslera Üzerine


Muslera transferinin ardından Melo transferide gerçekleşti.İkisini bir arada değerlendirmek için bekledim.Öncelikle Muslera transferi ile başlayalım.Bende ki Türk kaleci tutumu olduğu için bu transfere olabildiğince tarafsız değerlendireceğim.Öncelikle genç olmasına rağmen tecrübeli bir kaleci.Bu yaşa rağmen çok önemli turnuvalarda boy gösterdi ve iyi denecek performanslar ortaya koydu en son olarakta Copa America'da.Boyuna göre çok atik ve hızlı bir kaleci, refleksleri yerinde ve bire birlerde gayet başarılı.Ama olur olmaz yerlerde sakarlık yapmıyor değil bunuda hesaba dahil etmek gerekir.5 senelik bir sözleşme imzalandı ve yaklaşık olarak alacakları ile beraber 18-19 milyon avroya patladı.Bu transfer bir risk mi diye soracak olursak tabi ki risk teşkil eder.Sonuçta büyük paralar ortada dönüyor ve gelecek vaad eden bir kaleci buradan zararlı çıkmanda olası bir durum sonuçta burası Türkiye hataların faturası ağır ödeniyor.Neden aramaksızın ceza kesiliyor.Sonuçta yetenekli bir kaleci iyi bir transfer olarak bakılabilir.Umarım iyi bir performans ortaya koyarda bir kere daha yabancı kalecilerden dilimiz yanmaz.



Gelelim Melo'ya.Ya bu transfere yorum yapanları okuyoruz sitelerden.Hala yapılan yorumlar bu adam geçen sene İtalya'da bidon seçildi,Mustafa Sarp'ın mücadele edeni.Artık bunlardan kurtulun ya.Geçen sene ki rezil ötesi orta sahadan sonra Melo transferi yapılmış hala yok bidon almış onu yapmış şöyleymiş gibi laflar.Quaresma'da böyle ödül aldı yada bunda ikinci seçilmişti ama lige gelince kaliteli demesini biliyorsunuz hatta havaalanında binlerce kişi karşılıyorsunuz.Öncelikle şu ön yargınızı yıkın her şeye sürekli eleştiri yapmaktan vazgeçin.Zaten takımda özgüven sorunu var, biraz destek olmayı yapılan işlere olumlu taraflarından bakmayı deneyemez misiniz?


İtalya ligi tecrübesi olduğu için oldukça sağlam bir fiziğe sahip ve güçlü bir oyuncu.Fiziğine göre iyi bir tekniğe sahip,top kapma konusunda oldukça başarılı.İyi bir defansif orta saha.Selçuk ile oynadığında yükünü hafifletecek bir oyuncu.İyi bir tekniğede sahip olduğu için pas alışverişlerinde gerektğinde ipleri eline de alabilecek bir oyuncu.Ama verilen para konusunda endişelerim var.Hemen her sezon oynadığı takımlardan 35 maçına altına düşmeyen bir oyuncu ve anlaşmaya göre kiralama bedeli 1.500.000 avro, maç başına 30.000 avro ve yıllık 3.330.000 avro.Şimdi bu meblağlara bakıldığında kiralık bir oyuncuya göre yıllık aldığı parada fazla.Ayrıca aldığı bu para takım içi dengeleride bozabilir çünkü en fazla Arda 3.5 milyon alıyor.Ama ben Fatih Terim'e güveniyorum bu para mevzusunu yok edecek kadar deneyimli bir hoca takım içi uyumu sağlayarak.Bugün haber çıkmıştı Milliyet gazatesinde Sau Paulo'lu yöneticeler biz oyuncu ile anlaşmıştık ama Galatasaray bizim verdiğimiz paranın 3 katını verdi ve oyuncuyu aldı diye.Bu habere göre oyuncunun biraz paragöz oluşu ne verim sağlar sorusunu akıllara getiriyor.Ama bir yandan şöyle bakmamız gerekiyor.Melo son zamanlarda milli takıma çağrılmıyor ve çağrılması içinde takıma katkı sağlaması gerekiyorBu yüzden bu transferin başarılı olduğu kanatindeyim.Ama şunu da unutmadan geçemeyeceğim oldukça agresif ve çirkef bir oyuncu.Umarım agresifliğini çokça görürüzde çirkef oluşunu pek izlemeyiz.

21 Temmuz 2011 Perşembe

Copa America'da Gergin Yarı Final



Copa America'da final dün gece oynanan son yarı final karşılaşmasıyla belli oldu. Sabaha karşı oynanan ve normal süresi ile uzatmaları 0-0 biten maçta Paraguay penaltılarda rakibi Venezuela'ya 5-3'lük üstünlük sağlayarak turnuvada maç kazanmadan finale çıktı ve Uruguay'ın rakibi.

Maç sonunda çıkan kavgada güvenlik görevlileri iki takım oyuncularını güçlükle yatıştırdı.

Kavga görüntüleri için tıklayın.

Final pazar günü TSİ 22.00'da oynanacak.

Finale nasıl geldiler?

Paraguay, grup maçlarında Ekvador ile 0-0, Brezilya ile 2-2 ve Venezuela ile 3-3 berabere kalarak grubu 3. sırada bitirdi ve bir üst tura yükseldi. Çeyrek finalde Brezilya'yı normal süresi 0-0 biten maçta penaltılarda 2-0 üstünlük sağlayarak yarı finale yükselmişti.

Uruguay ise, grup maçlarında Peru ve Şili ile 1-1 berabere kaldı ve Meksika'yı 1-0 ile yenip grubu 2. tamamlayarak çeyrek finale yükseldi. Çeyrek finalde normal süresi 1-1 biten maçta Arjantin'i penaltılarla eleyip yarı finalde Peru'yu 2-0'la geçerek finale kadar geldi.



PARAGUAY

Turnuvanın en çok başarısız pas yapan takımı. Turnuvadaki 5 golü de 5 farklı oyuncudan geldi. Takım oyununa ağırlık veriyorlar. Estigaribbia kanatlarda beklenmedik derecede etkili bir performans sergiliyor. Hücum hattında Santa Cruz, Valdez, Barrios gibi önemli silahları var. Paulo Da Silva defansta önemli bir rol sergiliyor.

URUGUAY

Çok sert bir futbol sergiliyorlar. Öyle ki turnuvanın en çok faul yapan takımı. Takımın en golcüsü 3 golle Luis Suarez, Suarez ayrıca turnuvanında en golcüsü. Duran toplar en büyük silahları. Forlan, Cavani, Suarez en büyük gol silahları. Biri Fenerbahçeli diğeri yeni Galatasaraylı Lugano ve Muslera ise kaleyi gole kapamalarındaki en büyük etken.




Finaldeki 2 takım ile ilgili bilgiler ;

-Paraguay bu kapayı daha önce 1953 ve 1979 da 2 kez, Uruguay ise tam 14 kez kazanmıştır(1916,1917,1920,1923,1924,1926,1935,1942,1956,1959,1967,1983,1987,1995)

-Paraguay'da bu turnuvada en çok forma giyen isim, 1947,1949 ve 1953 yıllarındaki turnuvada oynayan Manuel Gavilan olurken, Urugay'da bu isim, 1916,1917,1919,1920,1921,1922,1924,1926 yıllarında forma giyen Angel Romano'dur.

-Paraguay'ın Copa America tarihindeki en golcü isim ünvanını 9 golle Aurelio González ve Bautista Villalba paylaşır. Uruguay'da ise Severino Varela 15 gole imzasını atmıştır.

-Uruguay 185 maç ile bu turnuvada en çok maç yapan takım ünvanını taşır. Ayrıca turnuvanın ilk golünüde 1916'daki Uruguay-Şili maçında Uruguaylı José Piendibene kaydetmiştir.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Sonunda Sarı Ve Kırmızı Renkler




Sonunda yabancı renklerden uzak herkesin beklediği sarı kırmızı renklere sahip formalar(!!) görücüye çıktı.Nıke yapılan büyük anlaşmadan sonra herkes formaları dört gözle bekliyordu.Tek tek değerlendirecek olursak parçalıyı bu sene daha iyi buldum.Geçen senelere göre renkler daha diri duruyor.Kırmızı daha net olmuş.Sarı forma ise uzun zamandan beri herkesin beklediği ve istediği bir formaydı,güzel bir tasarım olmuş.Yanlız 3.forma olarak düşünüldüğünden ötürü geç çıkacak heralde.Şahsen sarı forma geç çıkmasından dolayı alacağım f orma parçalıya dönmüş durumda ikisi arasında gidip geliyordum zaten.Siyah forma ise antreman ürünü gibi yanlara çekilecen bantlar keşke üst kısımlara taşındaysaydı ve kırmızı yanına keşke sarı bantta eklenseydi ama yakalı oluşu bu formayıda alıcılar için cazip kılıyor.




5 Temmuz 2011 Salı

Cana'nın gidişi üzerine



Dün itibari ile Lorik Cana'yı da kaybettik.Bir kaleci takası için kocaman yüreği heba ettik.Öncelikle şundan bahsetmeliyim ki Galatasaray'da ki şu yabancı kaleci merakı nedir hala anlamış deyilim.Gelen herkes ünlü bir yabancı kaleci alacam, takıma kale şart derdinde.Ya nedir bu kaleci merakı.Şu kaleciler için harcadığınız emeği bünyenizde bulunan kaleciler için harcadınız mı?Kaç kere onlarla ilgilenip,onlara sabır gösteripi güvendiğinizi belirttiniz?Biri hatalı gol mü yedi,koltuk altından top mu kaçtı haydi hemen kaleci suç at, onu defterden sil.Ya hangi kafadasınız ben sizi anlamıyorum.Ufuk Bursa'da kolay bir gol(evet çok kolay) yedi hemen onu suçla,ona saldır.O maçta defans iyi miydi,orta saha nasıldı diye soran eden yok hemen kaleciye yüklen.Var mı böyle iş ya?Ben bir tane teknik kadrodan kalecilere güven verici sözler geldiğini görmedim.Tamam onlarda belki çok güven vermemiş olabilir ama hiç destek olmayı düşünmediniz ki.Ufuk gibi oyuncuları alırken onları yeteneklerini bilerek alıyorsunuz onlarında hata yapabileğini düşünmüşsünüzdür heralde.Ufuk kulübe geleli 2.senesi.Manisa'da çok güzel günler geçiriyordu,kariyeri gayet iyidi.Sonra Ümit Milli takımda kolu kırıldı ve 3 ay oynamadı.Sonra tekrar 2.ligde Manisa'nın kalesini devraldı ve lige çıkmasında önemli rol oynadı.Sonra Galatasaray'a geldi ,keşke gelmesiydi diyesi geliyor adamın.Bu kadar dar kafalı , tek kurtuluşun yabancı kalecide olduğunu düşünen bir toplululuğunun bulunduğu o da bilmiyordu heralde.Aynı şeyi Aykut'ta çekti, kaç seneden beri yedek bekliyor o da fırsatları pek iyi değerlendiremedi belki ama en zor durumda kaleyi devraldı Cevat Hoca zamanında 6 maçta kaleyi gayet başarılı bir şekilde korudu ve şampiyonlukta önemli rol oynadı.Acılarım depreşti konu Lorik Cana idi ama nelere geldi.Neyse son söz olarak şunu şöyleyeyim,belki Aykut için geçti yaş itibari ile ama Ufuk için hala büyük umutlar besliyorum,onun Türk futbolu için önemli bir adam olacağına dair inancım tam lütfen Tafi ona bu yolda sen destek çık,bu kulübe geldiği için onu pişman etme.










Lorik Cana'ya gelecek olursak Fatih Terim basın toplantısında bir sözü vardı''Bu takım yenilsede yensede maç sonunda taraftarlarımıza helal olsun dedirtmek istiyoruz'' bu açıklama ardından bana göre Lorik Cana'nın gitmesi biraz çelişkili bir durum.Lorik Cana bu takımın mücadeleci ruhuydu,karakteriydi ve savaşçısıydı.Hepimiz biliyoruz Lorik Cana'nın Samir Nasri'yi kucaklayıp götürdüğü fotoğrafı hatırlıyoruz.Nasıl bu takımda hala Mustafa Sarp ve türevleri dururken Cana gibiler gidiyor hala anlamış değilim.Hala Fatih Terim Ayhan'la şakalaşıyor Lorik Cana giderken bile efendiliğini bozmayıp,mertçe bu takımı ne kadar sevdiğini ortaya koyuyor.En kötü sezonda bile bu takıma gelmekten pişmanlık duymadığını hala Galatasaray'lı olduğunu dile getiriyor.Ama bu tür oyuncular gider,Ayhan gibilerde gününü gün etmeye devam eder.Unutmayacağız senin o kocaman yüreğini Lorik...

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Peri Masalı



Şike operasyonun devam ettği şu günlerde spor kamoyuna dair herşey unutuluyor.Kızlarımızın bize yaşattığı peri masalıda bunların en başında geliyor.Grup maçlarına iyi başlamayadık ama bizden fizikçe üstün Belarus,bu turnuvada hiç yenilmemiş Karadağ ve geçen senenin şampiyonu Fransa.Gösterilen yürek, ortaya konan karakter ve mücadele olağanüstü.Geçen senede bunları yaşamıştık erkek takımı ile.Bu senede bayanlarda ilklere imza atarak kapattık şampiyonayı. İlk kez olimpiyatlara elemelerle katılma şansını elde ettik, Fransada ki Avrupa Şampiyonasına direk katılma hakkı kazandık.Final maçını çok değinmek istemiyorum açıkçası.Buraya kadar gelmemizde büyük bir başarı, kimse inkar edemez.Bu kadar dar bir rotasyonda çok önemli rakipleri yendik.Ama dar rotasyon ve getirdiği yorgunluk en sonunda Ruslara karşı patladı.Bizde çok üstün bir takımlar.Avrupanın en önemli pivotu olarak gösterilen 2.03 boyu Stepanova,bu dönem jenerasyonu için çok önemli bir oyuncu olan ve turnuvanın MVP'si Elena Danilochkina ve benim dikkatimi çeken Marina Kuzina.Girdiği her anda şutları ile canımızı çok yaktı.Biz bu silahlara karşı çok dayanamadık.Evet gene sahada yılmadık her zaman ki gibi kızlar o mükemmel yüreklerini ortaya koydu ama olmadı.






Oyuncu bazında ele alırsak Esmeral olmamasıda rotasyon bakımından bizi etkiledi.Açıkçası Birsel Vardarlı'nın en iyi beşe seçilmesini bekliyordum ama olmadı.Çok çok iyi bir turnuva çıkardı.İstatistiklerde asist ve top çalma başı çeken isimdi.Çok kritik yerlerde ön plana çıktı,özelliklede Fransa karşısında attığı 3'lük ile.Nevriye, Stepanova ile birlikte Avrupa'da gösterilen en önemli uzunlardan birisi.O da en iyi beşe seçilerek bizi bir kere daha gururlandırdı.Aynı zamanda Işıl süre aldığı dakikalarda sahaya Tuğba ile birlikte müthiş bir enerji kattı,dünkü maçta 3.periyotta takımı ayakta tutmaya çalışan isimdi,o da Fransanın ipini çeken isimlerden biriydi.(uzatmalarda attığı 3'lük ile)Fransa maçında ipi çekenlerden bahsederken Nevlin'e değinmemekte olmaz.Attığı 23 sayı ile çok önemli işlere imza attı.






Ve son olarak parantez açmamazın gereken en önemli isim Ceyhun Yıldızoğluve ekibi.Ceyhun Yıldızoğlu bayan basketbolu için çok emek harcadı,Botaş olsun Mersin BB olsun orada bayan basketbolu gelişimi için çok didindi ve dünkü madalya ile İsmail Şenol'un da dediği gibi ''Bu takım dünyaya Türk kadının neler yapabileceğini gösterdi''.Teşekkürler potanın perileri bu başarılarını devamının gelmesi dileğiyle...