” Futbol asla sadece futbol değildir, o öyle bir işlevi olabilecek güçtür ki , ancak o gücü anlayabilecek duyarlı, olgun yandaşlar ve sporcularla doğru ve etkin olabilecek, bu özelliklerini toplumsal fayda unsuru olarak da kullanabilecektir.Futbol da ” Savaşa Hayır” demelidir, diyebilmelidir ve dediğinin arkasında durmalıdır.Mücadelesini sahada bırakırken , ebedi dostluğunu barışın uğrunda saha dışına taşıyabilmelidir.Hemde onu bu yolda baltalamaya çalışan birçok düşmana rağmen.Futbol bir güzelliktir.Güzellikleri çirkin kılmak için gösterilen çabaların bir parçası olmayan futbol sever sayısının ve etkinliğinin artması dileğiyle bu yazımı statlardan ” Savaşa Hayır” diye haykırmış tüm sporseverlere ithaf ediyorum."

Simon Kuper

11 Eylül 2011 Pazar

İBB 2 0 GS



Liglerin geç açılışı bu maçtan da anlaşıldığı üzere Galatasaray'ı da oldukça etkilemiş.Bunu takımın henüz daha beraber oynamaya alışamadığından anlıyoruz.İlk maç için gözarda edilemeyecek bir etmen.İkinci olarak Olimpiyat'ın havasından mıdır Terim'in yanlış kadro seçimi.Hakan Balta'nın yerine başka bir alternatif yok zaten Çağlar'a mecburuz.Ama Sabri'nin orta saha oynamasına asla.Bakın bu takıma joker gibi her mevkide oynayabilme özelliği var diye Eboue alındı,iyi de yapıldı bir itirazım yok.Sağ bek,sağ açık,orta saha evet bunların hepsini ortalama düzeyde oynayan bir futbolcu.Ama bizde unutulan ve bana göre bu takımın en büyük jokeri her mevkide oynayabilicek yeteneğe,isteğe ve azime sahip biri var Yekta Kurtuluş.İkinci yarı oyuna girdikten sonra Selçuk'un daha rahat topla oynayıp daha fazla etkin olmasından orta sahayı nasıl değiştirdiğini anlıyoruz.Sabri hazırlık maçlarında orta saha oynatacağımıza (bana göre fantezi harekettir bu) Yekta'yı o mevkide oynatıp o bölgeye ısındırsak çok daha mantıklı olurdu.Diğer hataya ise Eboue'yi her yerde oynuyor diye sol açık başlatıp,orda süründüğünü göre göre çıkarmayıp sol bekte maçı bitirmeside başlı başına yanlıştı.






Maçta umut ışığı veren gelişmeler yok muydu kesinlikle vardı.Her ne kadar maç içinde çok büyük bir çirkeflik yapıp kırmızı kartın eşiğinden de dönse Melo'nun mücadelesi ve ileri çıkışları takdir edilesiydi.Ujfalusi'nin görevini eksiksiz yerine getirerek oynaması ve bu takımın önemli parçası olduğunu herkese göstermesi olumlu bir gelişmeydi.






Galatasaray'ın bugün yenilgisinin en büyük nedeni organize olamamasaydı.Kanatlardan hem beklerdeni hemde açık oynayan oyunculardan hiçbir destek gelmedi.Kazım sahada ruh gibiydi,Terim onu çıkarmayıp nasıl Baros'u çıkardı bu durumada pek anlam veremedim.Orta sahada Selçuk'un üzerine çok yük binmesi ve onu rahatlacak bir orta saha oyuncusunun bulunmayaşı ilk haftadan bizi yenilgi ile tanıştırdı.









İbb için ise yeni transferler ile gerçekten güçlenmiş.Webo kalitesini net bir biçimde ortaya koydu,Doka takım için çok olumlu bir transfer bileklerine hakim,Zayatte İbb'nin defans hattının sakatlık belasından çok çektiğini düşünürsek ilaç olacak bir hamle,bugünde gayet iyi oynadı.Playoff sistemininde gelmesiyle İbb yukarı oynayacağını düşünüyorum.






Bence ilk haftadan o kadar kötü bir durum yok.Takım beraber oynamaya alıştıkça,bu organizasyonluk ortadan kalkacak ve daha güzel bir futbol izleyeceğiz galibiyetlerle birlikte.









3 Eylül 2011 Cumartesi

Rezillik vol 2.0!


Daha önce Belçika maçının ardından yine "Rezillik" başlığı altında bir yazı yazmıştım. Kazakistan maçından sonra da aynı başlığı uygun gördüm.

Maçı diğer yazar arkadaşım Dorukcan Duyan ile birlikte stadtan takip ettim. Önemli olanın 3 puan olmadığı bir maçtı bana göre. Bugün kime sorsak 1 tane bile futbolcusunu sayamayacağı bir ülkeden, üstelik bir de kendi sahanızda zar zor, son dakikada gelen şansa bir golle galibiyet alıyorsanız önemli olan şey 3 puan değildir.



İlk 11 seçimi hatalı, kadro seçimi de hatalı. Kazakistan'a karşı merkez forvette Burak Yılmaz ile çıkmanın mantığı yoktur. Burak savunma arkası koşular yapan hızlı forvet, yani açık alan oyuncusu, yani denk güçte ya da senden daha güçlü takımlara karşı yararlı olabilecek bir oyuncu. Gol atmış ya da pozisyona girmiş olabilir ama bu seçim yüzünden yanlış hücumlar yaptık sürekli.

Takımda iyi olan oyuncu yoktu, Gökhan Töre dışında, ona daha sonra da değineceğim. En iyi oynayan 2 oyuncu Selçuk İnan ve Emre idi ama onlar da kendi ortalamalarının altında oynadılar. Selçuk özellikle defansif hamlelerde çok başarısızdı, ancak yaptığı asist klasına yakışan cinstendi. Gördüğü kırmızı kart ise tamamen hırsına yenik düşmesi ve skorla ilgiliydi.


Kazım resmen ruh gibiydi. Hiddink olması gerekenden fazla direndi. Arda bütün maç yoktu, son topu da kötü kullandı ama şansı ona yardım etti. Serdar-Egemen ikilisi pek uyumlu değildi. Sabri ve Mehmet Ekici istekli olan fakat yararlı olamayan oyunculardı. Sol bek seçimi yanlıştı, bu maçta defansif yönü ağır basan Hakan yerine, ofansif gücü yüksek İsmail oynayabilirdi.

Kısacası takımda iyi oynayan yoktu. Hakan-Egemen-Volkan 3'lüsünün evlere şenlik yediği gol gözümüzü açma konusunda iyi oldu. O gol olmasa ve maç 1-0 bitse -ki görünen oydu- herkes "Takımın aklında Avusturya maçı var, saldılar zaten golden sonra." naraları atacaktı.


1-0 gerideyken zaman geçiren bir takıma karşı böyle alınan bir galibiyet, beni kesinlikle mutlu etmedi. Hatta devre arasına girildiğinde Dorukcan'a dönüp "2-0 gibi bir galibiyete bile memnun olmam, bu maçın en az 4-5 olması lazım." demiştim ama dakika 85 olduğunda kendimi gol arayışları heyecanı içinde ancak beraberliğin verdiği sinirle stad dışında buldum.

Gökhan Töre'ye değinmek istiyorum. Ne Arda ne Kazım onun yaptığını yani kendilerinin de yapmaları gerekeni yaptı. İlk 1-2 dakikadaki bocalamadan sonra kalitesini gösterdi. Peki ne yaptı diyeceksiniz? Sık sık çizgiye indi, rakibi yordu, çünkü şunu biliyordu ki, rakip Kazakistan yani kendisinden alt seviyede. Arda ve Kazım ise ne yaptı? Çizgiye inerken karşısına rakip gelince geri döndü, topu eveleyip geveledi, ağır hücum ettiler yani. Rakibe baskı kurmadılar, abluka yoktu ortada, olması gereken bu değildi.


Gökhan Töre, geleceğin yıldızı bana kalırsa, parlamasına da çok az kaldı görüşündeyim. Nuri,Volkan Demirel ve Gökhan Gönül'den sonra büyük Avrupa takımlarını gerçekten hak eden bir Türk benim gözümde.

Umutsuzum özetle, mutsuzum, heyecanlanamıyorum "Acaba 2012 ya da2014'te yer alabilir miyiz?" diye. Emre'nin açıklamaları vardı "4-3-3 oynuyoruz alışık olmadığımız bir sistem." şeklinde, Türkiye Milli Takımı oyuncususunuz siz, kolay değil oralara gelmek, o formayı hak etmekte kolay değil, Kazakistan'a karşı 1-2-7'de çıksanız o maçın 4 olması lazım en az, eğer böyle bir rakibe karşı bile zorlanacak kadar büyük bir dertse sistem, sisteme uygun oyuncu çağırılsın takıma.


Şimdi de stadtan ve yollardan izlenimlerimi aktarmak istiyorum :

- Devre arası Doğu tribününde 1-2 kavga çıktı. Biri baya şiddetliydi, güvenlik görevlisi sandalye fırlattı bir taraftara, yumruklaşmalar yaşandı, milli maçta hoş değil ve gereksizdi.

-TT Arena kesinlikle erken açılmış bir stad. Metro yolu güzel düşünülmüş ama çok eksik var. Giriş ve çıkışlarda izdiham, koşuşturma ve kalabalık hat safhada.

-Çıkışta koşan gruptan birinin yanındakine yorumu : "Abi Kazım'dan çok koştum yemin ediyorum."

-Çıkışta metrobüste Türkiye formalı bir arkadaşıma bayan vatandaşın sorusu : "Türkiye-Galatasaray maçı mıydı?"

-Maç girişi metroda bir anda 8 kişilik bir Kazak gruba sorulan "Destek lazım mı abi?" sorusuna Kazak taraftarın yanıtı : "Yenileceğiz boşver, kardeş ülkeyiz zaten."

-Burak'ın 80'de attığı ve sayılmayan golde stadta bulunan herkes şaşırmıştı. Anonsu bile yapıldı hatta golün. Öyle ki maç sonu erken çıkan bir grup arasında geçen diyalog:

A: Bizim ikinci golü kim attı?
B: Arda Turan.
C: Ne Arda'sı Burak atmadı mı?
B: İlk golü Burak attı.
C: Hayır abi bağırdık ya sonlarda attı.
B: Sayılmadı ki oğlum o gol faul verdi hakem.
C: E maç 1-1'di de biz niye erken çıktık ki o zaman?

- Son olarak gene erken çıkan grup metro beklerken yere oturup bir de şarkı patlatıyorlar :

Böyle gelmiş böyle gidecek korkarım valla
Yok mu çaresi dostlar, fesupanallah

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Marsilya 2011-2012 Forması


Tuttuğum takım dışındaki formaları pek sevmem aslında. Chelsea'nin beyaz, Real Madrid'in siyah ya da Roma'nın klasik kırmızımsı forması dışındaki formalara da pek ilgim yoktur açıkçası. Ama bu bir şahese bana göre. Adidas gerçekten de bir forma yaratmış Marsilya'ya...


Dizayn açısından biraz Fenerbahçe'nin 100. yıl altın sarısı forması tarzında ama renkler daha hoş ve göz alıcı. 3. forma olması sebebiyle bulmak biraz zor olacaktır ancak koleksiyonluk bir forma ve dışarı çıkarken de giyebilmek isteyen ya da güzel bir yabancı kulüp forması arayan okurlarıma şiddetli tavsiyemdir.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Porto Ve Transfer Harikaları



Bayağıdır yazı yazamıyorduk haliyle ÖSS olunca dershaneydi,ders çalışmasıydı...Bunun için şimdiden özür diliyoruz.2 gün önce Ntvspor'da haberleri dinlerken Falcao'nun transferini dinledim.4 milyon euroya alış, 38 milyon euroya satış.Bu transferde hangi açıdan bakarsak bakalım her yönüyle olumlu bir transfer örneği(oyuncunun Atletico'ya gidip orada ne yapacağını ayrı tutuyorum).Oyuncunun maksimumu verim verip maksimum bir para ile gitmesi,kulübe sağladığı maddi katkı,karlılığın patlama yapması vs.Porto'dan böyle hamlelere alışkınız aslında.Bazı oyuncuları yazacağım birazdan ama önce bir temenni mi desek, dua mı desek ona siz karar verin şunları yazmam lazım.Bir kere herkesin yani Türk futbol adamlarının Simon Kuper'in Futbolun Şifreleri kitabını okumaya davet ediyorum bu bence yasa olsun,sonra bütün Türk alt yapıları ekiplerini scoutlarını, Porto'nun scout ekibini örnek almaya, ayrıca acilen klonlanmayı bulup Porto'nun scout, alt yapı direktörlerini klonlamaya ve bizim Türk takımlarınıda yarım etmeye davet ediyorum.Gerçekten bu çok büyük başarı.Gelecek gördükleri her oyuncuyu minumum değer almak, maksimum verim alıp onu olduğu yerde mutlu etmek ve onu daha iyi parayla başka kulübe satmak.Bunu artık bizim ülkemizde de görmek istiyoruz lütfen.






Bu da Porto'nun birkaç oyuncunun verilen para, sattığı kulüp ve ele geçen paranın küçük bir tablosu




Alış Bedeli Satış Bedeli Takım

Pepe 1 milyon Euro 29 milyon Euro Real Madrid






Lisandro Lopez 3 milyon Euro 20 milyon Euro Lyon






Carvalho Bedelsiz 22 milyon Euro Chelsea(sonra Real Madrid)






Bosingwa 1 milyon Euro 19 milyon Euro Chelsea






Anderson 5 milyon Euro 21 Milyon Euro Manchester United

12 Ağustos 2011 Cuma

Ak Koyun Kara Koyun!

Yıllardır ülkemizde bir tartışma söz konusu; bir kısım ülkemizin Avrupa'da söz sahibi olduğu, diğer bir kısım ise, tek senelik geçici başarıların (Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı alması, Beşiktaş'ın UEFA'da yarı final oynaması, Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nde yarı final oynaması, Milli Takım'ın 2008 Avrupa Şampiyonası ve 2002 Dünya Kupası 3.lüğü) Avrupa'da sadece isim duyulmasına yardımcı olduğu ama bir sükse yaratmadığı görüşünde.






Yunanistan'da şike yaptığı tespit edilen Olympiakos Volou ve FC Kavala takımları küme düşürülmüştü. Daha sonra Tahkim Kurulu'na yapılan itirazla iki takımında yeni sezonda (-) puanlarla başlayarak 1. ligde devam etmelerine karar verildi. UEFA ise Avrupa Ligi'nde mücadele eden Volou takımını 5 yıl süreyle turnuvalardan men etti. PSG ile eşleşen Volou'nun yerine de Lüksemburg ekibi Differdange ekibi atandı.

Benzer bir durum bunda yaklaşık 4 sene önce de olmuştu. Ancak bu kez isimler daha büyüktü. İtalya'da Juventus küme düşürülmüş Milan ve İnter'in de aralarında bulunduğu bir kaç ekip ise lige (-) puanla başlatılmıştı. Milan o sene UEFA'dan herhangi bir ceza almamış hatta o sezon Şampiyonlar Ligi şampiyonu da olmuştu.






Şimdi aynı durumla bizim kulüplerimiz karşı karşıya. Muhtemelen bizde de takımlar (-) puanlarla lige başlayacak. Ama bakalım Beşiktaş, Fenerbahçe ya da Trabzonspor (hangileri ceza alırsa artık) UEFA'dan da ceza alacak mı?

Bakalım Avrupa'da önemli bir noktada mıyız, değil miyiz?